Rumûzî Mustafa’nın Hayatı
Kaynaklarda hakkında fazla bilgi bulunmayan Rumûzî’nin asıl adı Mustafa’dır. 1521 yılında İstanbul’da doğmuştur. Kaynakların verdiği bilgilere göre bilinen ilk görevi başdefterdarlık vâridât kâtipliğidir. Ahdî, tezkiresinde onun Vâridâtî Mustafa Çelebi diye şöhret kazandığını belirtir. Daha sonra sipahi bölüğüne geçti. Ardından Mısır Defterdarlığı’nda muhasebeci oldu. Mısır’da üç beylerbeyi döneminde bu görevini sürdürdükten sonra Yemen defterdarlığına getirildi. Koca Sinan Paşa tarafından Yemen isyanlarının bastırılması sırasında anlaşma sağlamak üzere 1570’te İmam Mutahhar’a elçi olarak gönderildi. Muhtemelen Sinan Paşa ile birlikte Yemen’den ayrıldı ve 1574 senesinde onun yanında Tunus seferine katıldı. Ölüm tarihinin 1582 yılından önce olduğu anlaşılmaktadır (Yavuz, 2008: 244).
Rumûzî Mustafa’nın Eserleri
Rumûzî’nin bilinen iki eseri vardır. Bunlar; mesnevi nazım şekliyle kaleme aldığı ‘Nâme-i Fütûh-ı Yemen’ adlı manzum Yemen tarihi ve muamma kaidelerini anlattığı Muamma Risalesi’dir. ‘Nâme-i Fütûh-ı Yemen’i, Yemen defterdarlığı sırasında yazmıştır. Eser, 1567’de Zeydilerin Yemen’de çıkarttıkları isyanı bastırmakla görevlendirilen “Yemen Fatihi” demekle meşhur Mısır Beylerbeyi Koca Sinan Paşa’nın isteği üzerine yazılmıştır. Nisan 1569’dan Mart 1571 tarihine kadar orada geçirdiği zaman zarfında Sina Paşa’nın yaptığı fetihleri ve orada yaşanan hadiseleri bizzat gören Rumûzî, bunları manzum olarak kaleme almıştır. Rumûzî, eseri yazarken bir tarihçi edasına bürünmüş ve mesnevinin yapısını ustaca kurmuştur. Eserini tasannudan uzak sade bir Türkçe ile kaleme almıştır. Söz sanatlarına fazlaca yer vermeyen şairin tasvirleri oldukça güçlüdür. İki yüzden ziyade kalenin ve savaşların tasviri son derece canlı ve renklidir (Yavuz, 2003: 239-240).
Mevlana Müzesi Abdülbaki Gölpınarlı Kitaplığı No: 52’de Mustafa Rumûzî adına kayıtlı ‘Hakîkat-nâme’ adlı bir eser mevcut olup eserin tanıtımı Bahir Selçuk ve Selahattin Topbaş tarafından yapılmıştır. Eser üzerine çalışan söz konusu araştırmacılar; çalışmamıza konu olan Rumûzî’nin tasavvuf bağlantısı olmamasını ve kaynaklarda böyle bir eserinden söz edilmemesini göz önünde bulundurarak adı geçen eserin Rumûzî’ye ait olmasını zayıf bir ihtimal olarak görmüşlerdir: “Yazmanın ilk ve son sayfalarındaki bilgilere göre eserin müellifi İslimyeli Mustafa Rumûzî bin Osmân’dır. Kaynaklarda Mustafa Rumûzî bin Osmân hakkında herhangi bir bilgiye rastlayamadık. İstanbullu olan ve 16. yy’da yaşamış Mustafa Rumûzî adlı bir şair ve tarihçiden bahsedilse de bu kişinin tasavvufi bağlantısından ve Hakîkat-nâme adlı eserinden söz edilmez. Bu nedenle Hakîkat-nâme adlı eserin bu kişiye ait olma durumu çok zayıf bir ihtimaldir” (Selçuk ve Topbaş: 2016: 810).
Bizim çalışmamıza konu olan Mustafa Rumûzî’nin 1582’den önceki bir tarihte vefat ettiği, ‘Hakîkat-nâme’ yazarının ise 1651-1652 yıllarından sonra yaşadığı (Selçuk ve Topbaş: 2016: 811) göz önünde bulundurulduğunda eserin başka bir Mustafa Rumûzî’ye ait olduğu şüphesi güçlenmektedir.